Osman beyin 1 kızı 8 oğlu üzere toplam 9 çocuğu vardı.
Zaman zaman aralarında taht savaşları olmuş, kimi kendi beyliğini kurmuş, kimi
kardeşlerini öldürmüş, kimi diğer beylikleri Osmanlıya bağlamış, Kimi orduların
başına geçmiş, kimi de bilgeliği ile nam salmış biri de Osmanlının ilk veziri
olmuş. Kimi savaşlardan savaşa koşmuş. Kimi de Rumeli Topraklarını ve Bizans
şehirlerini, kalelerini fethetmiş. Kimi de Bizans Tahta savaşlarında taraf
tutmuş istediği Bizans imparatorunu tahta geçirmiş istemediğini indirmiştir. Bizans’ın
korkulu rüyası olan hatta attan düşüp öldüğünde Bizans’ın o günü bayram ilan
ettiği Bizans’a korku salan kişi kim. Osman Bey’in yerine Orhan beyi tahta
geçiren kim olmuştu. Ahilerin gücünü arkasına alan ve babası Osman Bey’e
danışmanlık yapan oğlu kim. Osman beyin tüm sırlarına hâkim olan hatta Orhan
beyi tahta çıkarıp Osmanlının teşkilatlanmasını sağlayan, Osmanlının ilk
düzenli birliğini kuran ve ilk kanunları yazan Osman Beyin oğlu kim?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bazı kaynaklarda Osman
beyin 1 kızı 6 oğlu bulunduğu yazmaktır. Ancak araştırmalarımı genişlettiğimde
kayıp çocukları, pek bir faaliyette bulunmadığı için tarih sayfalarında pek
ismine rastlayamadığımız çocukları, daha çocuk yaşta ölen oğullarının da olduğunu
gördüm. Bu yüzdendir ki bir gün dahi nefes almış ise tarihte pek bir faaliyeti
de olmamış olsa da tüm çocuklarını sizler için araştırdım ve buldum..
Osman beyin oğullarının isimleri şöyleydi:
- Orhan Bey (1281-1362)
- Alaaddin Bey (1282-1331)
- Çoban Bey (1283-1337)
- Fatma Hatun (1284 – 1347)
- Pazarlı Bey (1285-1311)
- Hamid Bey (1288-1329)
- Melik Bey (1290-1366)
- Savcı Bey (1294-1325)
- Şehzade Ertuğrul (1300
Osman Bey’in iki eşi olduğu birçok tarihi kaynakta sabittir. İlk eşi Selçuklu vezirlerinden Ömer Abdülaziz Bey'in kızı Mal Hatun olup ikinci eşi Şeyh Edebali’nin kızı Rabia Bala Hatundur.
Hiç şüphesiz ki Osman beyin en tanınmış iki oğlu vardı: İlki
Osman Bey’den sonra Osmanlı tahtına geçen Mal Hatunun oğlu Orhan Bey diğeri ise
hem Babası Osman Bey’e hem de Orhan beye danışmanlık yapmış Şeyh Edebali’nin
Kızı Rabia Bala Hatundan olan oğlu Alâeddin Beydir.
İlk olarak Rabi Bala Hatundan olan oğlu Alaeddin Paşa ile
başlayalım.
Alâeddin Paşa'nın adı ve aslı hakkında değişik tezler
bulunmaktadır. İlk Osmanlı veziri olduğu üzerinde anlaşma vardır. Osman gaziden
sonra Osmanlı tahtına geçmek için en güçlü aday Alâeddin Paşaydı.
Alaaddin Paşa babası Osman Gazi döneminde babasına
danışmanlık yapmıştır. Sonra babasının emrine uyarak büyük babası Ahı Şeyhi
Edebâlî'nin yanına Bilecik'e gitmiş ve orada ona hizmet etmiştir. Osman Bey’in
ölümünden sonra İlk Osmanlı tarihçileri (Aşıkpaşazade, Oruç Bey, Nesri, İbni
Kemal) ve geleneksel kabul edilen anlatıma göre Beylik ileri gelenleri ve Osman
Bey'in çocukları bir toyda toplandılar. Bu toyda Orhan Bey kardeşi Alaaddin'in
Bey olmasını önermiş ama Alaaddin bunu kabul etmeyip devlet ileri gelenlerinin
uygun gördüğü gibi Beylik tahtına kardeşi Orhan'ı münasip gördüğünü ifade etmiş
ve böylece Orhan tahta geçmiştir. Orhan gazi adına taht hakkında feragat ederek
Orhangazi’nin başa geçmesini sağlamıştır.
Ancak şunu belirtmek isterim ki Bizans tarihçileri Orhan Bey
Tahtı kardeşleriyle savaşarak aldığı Uludağ’a çekilip orada ordu toplayıp
kardeşlerine saldırıp tarhtı aldığını anlatmaktadırlar. Bazı tarihçiler de
Osman Bey yerine Alâeddin Beyin Tahta çıktığını yazmaktadır. Bu konu ile ilgili
farklı tarihçilerin farklı görüşleri mevcuttur. Ancak genel kabul de Orhan Bey
Babasının yerine tahta çıkmış ve Alâeddin Beyde onun veziri olmuştur. Alâeddin
Bey vezirlik döneminde sikke, elbise, asker ve kanun tanziminde büyük
hizmetlerde bulunmuştur. Onun önerilerine uyularak Orhan Bey adına akçe
kestirilmiştir. Her sınıf asker için "ak börk", siviller için
"kızıl börk" baş giysisi ve değişik tip elbiseler kabul edilmiştir.
İlk düzenli "yaya" adlı ordu kurulmuştur. İlk Osmanlı kanunlarının da
dönemin koşulların uygun olarak koyulmasını sağlamıştır.
Alâeddin Bey vezirlikten sonra 1331(?)de görevden ayrılıp
köşesine çekilmiştir. "Pakte" nahiyesindeki koru ve "Kitre"
ovasındaki "Futra" çiftliği kendisine dirlik olarak verilmiştir
[2][5]
Bazı kaynaklar ise bir savaşta şehit düştüğünü de
bildirirler. 1333 yılında Biga Kalesinde hayatını kaybettiği de söylenmektedir.
Mezarı Bursa'da Osman Gazi Türbesi'ndedir.
Alâeddin Beyin ölümünden sonra Osmanlı da tahta çıkan tüm sultanlar Alâeddin Beyin evlât ve torunlarına saygı gösterilmiştir. Osmanlı da da hayırseverlik eserleri ve vakıf işlerinin yönetimi Alâeddin Beyin soyundan gelenler tarafından yöneltilmiştir.
Osman Bey’in bir diğer oğlu ise:
Savcı Bey: Osman Gazi’nin oğullarından Savcı
Bey erken yaşlarda öldüğü tahmin edilmektedir. 1305 yılında Konya’ya doğru yola
çıkan bir ordunun başında bulunduğu bilgisi dışında hakkında bilgi bulunmayan
Savcı Bey’in Umur Bey adında bir oğlu olduğu bilinmektedir.
Bir başka oğlu ise:
Ertuğrul Bey: Osman Bey babası Ertuğrul Gazi adına
ismini koyduğu 1300 yılında doğduğu görülen en küçük oğlu olduğu tahmin
edilmektedir. Ancak ne var ki doğduğu yıldan sonra adına hiçbir tarihi vesika bulunmamış
ve rastlanmamıştır. Tahmin edilmektedir ki, girmiş olduğu bir savaşta hayatını
kaybettiği ve hayatının kaybettikten sonra da cesedinin bulunamadığıdır. Bir
başka tahmin de ise ki çoğunluğun görüşü bu yöndedir. Herhangi bir savaşa
girmeden henüz çocuk yaşta iken öldüğü veya kaybolduğudur.
Vakıf işleri ile uğraşan Osman Bey’in diğer oğlu:
Çoban Bey: Çoban Bey’in adını Hüsameddin Çoban Bey’in
anısına binaen konulduğu anlaşılmıştır. Çoban Beyin Kocaeli ve Hüdâvendigâr
sancaklarının sınırları içerisinde yaptırmış olduğu bazı küçük vakıfları
bulunur. Çoban Bey babasının Alplerinin adıyla anılan Balabancıkhisarı’nda
kendisi için bir türbe inşa ettirip, çevresindeki yerleri de vakfetmiştir.
Evladından Mehmed de türbenin önünde bir mescid bina ettirmiştir. Mehmed’den
sonra kızları Şi’ra ve Hafsa ile kardeşi Paşa Gürcü’nün kızı Sitti ve
Paşa-Bula’nın evlatlık olarak tasarruf ettiği vakfı, son tahlilde Paşa-Bula’nın
oğlu Ahmed ve Makal ile Ahmed’in oğulları Mehmed ve Mustafa, Makal’ın oğlu Hacı
Mehmed ile Hafsa’nın kızı Fatma tasarruf etmişlerdir. Çoban Bey’in İznik’te de
bir mescid ve debbağhane bina ettirmiş vakıf yerleri Muhiyiddin ve oğlu Ahmed
adında birinin tasarruf ettiği tespit edilmiştir.
Hamid Bey’in ve evlâdının adlarına da Kocaeli Sancağı’ndaki
Araman ve Şile’deki bazı vakıf kayıtları dolayısıyla sıkça rastlanır. Bu
kayıtlara göre; Hamid Bey’in İznik ve İzmit’in fethinde önemli faaliyetler
içinde bulunduğunu ve ailenin en azından Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar
varlığını devam ettirdiği söylenebilir. Gerek Osman Gazi’nin bu oğlunun ve
gerekse Hamidoğulları Beyliği’ni kuran Hamid Bey’in isimlerini Evhadüddin-i
Kirmanî’den almış oldukları neredeyse kesin gibidir. Kandıra civarındaki
Araman/Ermen’de bir zaviye ve mescid bina ettiren Hamid Bey’in bina ettirdiği
mescidin “Ede-Han” adıyla anılması oldukça önemlidir. Bu onun Şeyh Ede-Bali’nin
kızından doğduğunu düşündürür. Hamid Bey’in Ömer, Ali, Bali, Mehmed, İskender
ve Yusuf adlarında oğullarının olduğu ve bunlardan Ömer Bey’in Orhan Gazi
döneminin önemli devlet adamlarından olan Aslı Paşa’nın torunu Aslı Paşa Hatun
ile evlendiği anlaşılmaktadır. Hamid Bey’in Yusuf Çelebi adındaki oğlunun
Şehsuvar adında bir oğlu olduğu ve Hamid Bey neslinden Hacı Mustafa’nın da
Aydoğdu adında bir oğlunun olduğu tespit edilebilmektedir.
Melik Bey: Melik Bey vakfiye kayıtlarında asıl adının
Murad Arslan olduğu görülmektedir. Melik Bey genellikle Dulkadiroğlularının
kurucusu olan Melik Arslan Bey ile karıştırılır. Melik Bey’in Melek Hatun
adında bir kızının olduğu anlaşılır. Melik beyin Tarihteki asıl önemi ise Kızı Melek
Hatun’u Orhan beyden sonra tahta çıkan sultan Murad Hüdâvendigâr’a vermesidir. Kızıl
Murad Bey, işte tam da burada hatırlanmalıdır. Tarihi vesikalar da ve bazı
vakıf kayıtların da isminin önünde Kızıl Murad Bey diye hitap edildiği
görülmüştür. Bu ünvanını niçin kullanıldığı ise bilinmemektedir.
Pazarlı Bey: Pelakanon Savaşı’nda Osmanlı ordusunun
başındaki kumandan olarak Kantakuzen’in eserinde zikredildiği malûmdur aynı
zaman da iznik kuşatmasına da katılmıştır. Pazarlu Bey’in Osmanlıların Kocaeli’nden
Marmara kıyılarına ve Karesi Beyliği’nin ilhakından sonra Karesi bölgesinde
askerî ve idarî faaliyetler içerisinde bulunduğuna dair işaretler barındırır.
Fatma Hatun: Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman
Bey ile Malhun Hatun’un tek kızıdır. 1284 senesinde Söğüt'te dünyaya geldi.
Abisi Orhan Bey'in hükümdarlığı zamanında 63 yaşında iken vefat etti.
Orhan Bey: Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci padişahı.
1326 ile 1359 yılları arasında beylik yapmıştır. Babası Osman Gazi'den 16.000
km² olarak aldığı devleti, oğlu I. Murad'a 95.000 km² olarak bırakmıştır.
Osmanlı Beyliği'nin kurucusu Osman Gazi ve Malhun Hatun'un oğludur. 81 yıl
yaşamıştır.
Orhan Bey'in çocukluğu ve gençliği bilinmemektedir. Nasıl
yetiştiği, nasıl eğitim aldığı, hatta okur yazar olup olmadığı bilinmemektedir.
Osmanlı tarihlerinde adının ilk geçişi 17 yaşında iken 1298'de Nilüfer Hatun
(Yarhisar Tekfuru kızı Holofira) ile evlendirilmesi nedeniyle olmuştur. 1300'de
Köprühisar'ın fethinde bulunmuş ve Karacahisar uç beyliği verilmiştir. Osman
Bey oğlunu emir-i kebir (beylerbeyi) rütbesi ile küçük beylik ordusuna komutan
atamış ve bundan sonraki babasının her askerî eylemine katılmıştır.
Osman bey öldükten sonra yapılan toyda Orhan Bey kardeşi Alâeddin’in
Bey olmasını önermiş ama Alâeddin bunu kabul etmeyip, kardeşi Orhan'ın askerî
başarılarından dolayı, devlet ileri gelenlerinin uygun gördüğü gibi kardeşi
Orhan'ı Beylik tahtına münasip gördüğünü ifade etmiş ve böylece Orhan tahta
geçmiştir.
Orhan Bey'in beylik yıllarının ilk dönemi Anadolu'da
fetihlerle geçmiştir. Diğer yandan da Bizans topraklarına yönelik akınlar ve
fetihlerle Osmanlı Beyliği daha güç kazanmıştır. Orhan Bey 1321'de Mudanya'yı
fethederek beyliğini Marmara Denizi kıyısına ulaştırmıştır. 1323 yılında Gebze
de kendi adında camii yaptırmıştır. 1321 ve 1326'ya kadar Gazi komutanlar emri
altında Osmanlı beylik birliklerini beylik sınırlarına sevkedilmiş; Konur Alp
Batı Karadeniz dolaylarına, Akça Koca İzmit dolaylarına, Abdurrahman Gazi
Yalova (Yalakabad) dolaylarına akınlar yaparak Yalova, Akyazı, Mudurnu,
Pazaryeri (Ermenipazarı), Sapanca (Ayangölü), Kandıra, Samandra fetihleri
yapılmıştır.
Mayıs 1329'da Bizans
imparatoru olan III. Andronikos ve yakın danışmanı (sonra imparator olan)
İoannis Kantakuzinos 2.000 paralı asker ile takviyeli bir Bizans ordusu ile
Kocaeli'nde ilerlemiş; İzmit kuşatması yapan ise Orhan Gazi ivedi yürüyüşle
Darıca üzerinden gelmiş; ve ilk defa bir meydan savaşı olarak Bizans ve Osmanlı
orduları 11 Haziran 1329'da Maltepe (Palekanon) Savaşı'na girişmişlerdir. Bu
savaşta Bizans ordusu Osmanlı ordusuna yenik düşüp bozguna uğramış ve Bizans
İmparatoru III. Andronikos yaralı olarak kurtulmuştur. Böylece III.
Andronikos'un Bizans Anadolu topraklarını geri alma planları suya düşmüş ve
Bizanslılar bir daha böyle planlara girişmemişlerdir.
İznik'te imar faaliyetleri devam etmekte iken Kara Timurtaş
Paşa Marmara'nın Gemlik ve Armutlu kıyılarını Osmanlı sınırlarına katmıştır.
Sonra daha eski klasik Roma İmparatorluğu'nun (284 ve civarında) başkentliğini
yapmış olan ve 6 yıldır Osmanlı ablukası altında bulunan İzmit (Nikomedia)
1337'de Bizans tarafından savunulamaz duruma gelmiş; son Bizans valisi Prenses
Marika Paleialogos tarafından terkedilip Osmanlı orduları tarafından fethedip
yönetimi Osman Bey’in büyük oğlu olan Süleyman Paşa'ya verilmiştir.
Bundan sonra Anadolu da savaşacak herhangi bir küffar ordusu kalmayınca, Orhan Bey de diğer Türkmen beylerinin fethine yönelmiştir. Önce Karesi Beyliğinde hükümdarlık kavgasına geçen Demirhan Bey ile Dursun Bey'in arasını bulmak nedeniyle Orhan Bey 1342'de Ulubad, Karacabey (Mihaliç) ve Mustafakemalpaşa (Kırmastı) kalelerini işgal etmiştir. Bununla da yetinmeyerek önemli bir askerî kuvvetle 1345'te Karesi Seferi'ne çıkmıştır. Bu iki kavgalı bey Bergama'da sıkıştırılmış; Dursun Bey kuşatma sırasında ölmüş, Demirhan Bey esir olarak alınmıştır. Böylelikle Karesi Beyliğine ait geniş topraklar ve Balıkesir, Manyas, Edincik ve Erdek kentleri Orhan Bey idaresine geçmiştir. Karesioğullarının önemi ise Denizcilik faaliyetlerinde ilerlemiş olan bir Türkmen beyliği olmasıdır. Osmanlıya bağlanması ile birlikte Osmanlının Denizcilik faaliyetleri de başlamış oldu.
Anadolu da Türkmen beyleri ile girmiş olduğu fetihleri
tamamladıktan sonra yönünü Rumeliye çevirmiştir. Hedef Rumeli toprakları idi.
Bu sırada da Bizans taht kavgaları ile meşgüldü ve sürekli Orhan beyden yardım
istiyorlardı. Orhan bey yardıma gittiği gibi daha sonraları Büyük oğlu Süleyman
Paşa büyük bir ordu ile taht savaşlarını çıkaran kişileri bir bir yok etmiş,
kendine itat eden imparatoru tahta geçirmiştir. Gerçekten de Orhan beyin Oğlu
Süleyman Paşa çok büyük bir başarı elde etmişti bunun üzerine 1353'te Çimpe
Kalesi Süleyman Paşa'ya askerî üs olarak verilmiştir.
Süleyman Paşa Çimpe kalesini alır almaz buraya ve civarına
askerlerinin ailelerini ve göçmen Türkmenleri yerleştirmeye başlamıştır ve bu
kale Osmanlıların Avrupa'ya bir köprübaşı noktası olmuştur. Osmanlı artık
Süleyman Paşa ile Avrup’a fethine başlayabilirdi. Ancak bir sorun vardı. Bizans
İmparatoru VI. İoannis bu durumdan
rahatsız oldu. Anadolu kısmından Orhan Bey, Rumeli kısmında Süleyman Paşa ile
ablukaya alındığını fark etmiş. Süleyman paşanın Çimpe kalesini güçlendirmesi
ve bir Türkmen toprağı gibi teşkilatlandırması ile Bizansın Avrupa ile bağları tehdit
altına girdi. Bunun üzerine Bizans İmparatoru VI. İoannis çimpe kalesini
tazminat ile almak için Orhan Bey ile bizzat görüşmek istemişti ancak Orhan bey
bu görüşmeyi reddetmişti.
Süleyman Paşa ve ordusu ile Çanakkale Boğazı'nı geçip ve birlikte getirilen Türkmen göçmenleri bomboş olan Gelibolu'ya yerleştirmiştir. Birkaç ay içinde depremden zarar görmüş terkedilmiş şehirdeki binalar yaşanacak şekilde onarılıp ve şehrin surları yeniden inşa edilmiş ve Gelibolu nüfusunun hepsi Türk olan bir Müslüman şehrine dönüştürülmüştür. Bizans imparatoru resmen Süleyman Paşa'dan Gelibolu'dan orada yerleştirdiği bütün Türkmenlerle birlikte çekilmesini istemiştir. İmparator bu şehrin boşaltılması masraflarını karşılayacağını ve üstüne tazminat vereceğini bildirdiyse de Süleyman Paşa'yı fikrinden caydıramamıştır. İmparator bu sorunu Süleyman Paşa ile çözemeyeceğini anlayınca. Bu sefer damadı Orhan Bey'e de durumu şikâyet etmiştir; Orhan Bey İmparatorla İzmit'te görüşebileceğini bildirmiş ise de görüşmeye hastalık bahanesine gitmemiştir. Bunu bir felaket olarak kabul eden İmparator büyük bir yeise kapılmıştır. Nitekim Orhan beyin Kayınbasası olan 6. İoannis Bizans tahtını 5. İonnise kaptırınca, Süleyman Paşa ufak bir ordu Rumeli topraklarına Salla geçiş yapmış ve orada ilk yerleşimi kurmaya başlamıştır. Hemen ardından Trakya da Bizans şehirlerini ve kalelerini birer birer fethetmeye başladı. Süleyman Paşa fethetmekle kalmıyor fethettiği yerlere de Türkmenleri yerleştiriyordu. Daha sonra bu bölgeler de Türkmen beylikleri kurulmaya başladı. Bu sayede de Süleyman Paşa ve Osmanlı Çorluya kadar ilerledi. Rumeli'deki Osmanlı toprakları üzerinde beylerbeylik görevi yapan Süleyman Paşa, Çorlu civarında bir sürek avı sırasında atından düşerek öldü. Bu durum Bizans tarafından sevinçle kutlanırken, Rumeli beylerbeyliğine Süleyman Paşa yerine Murat bey geçmiştir. Böylece sevinçleri yarım kalmıştı. İlerleyen zamanlarda Orhan Bey, Süleyman Paşa ve Murat Bey ile ilgili geniş çaplı bir yazı hazırlayacağım.
Umarım yazımızı beğenmişsinizdir. Yazılarımızın daha seri
gelmesi ve bizlere destek olmak için kanalımıza abone olmayı unutmayın. Bir başka yazımızda da kendi tarihimizin kıymeti ile
geleceğimize dokunma sihrini keşfetmiş olarak görüşmek üzere…
<!--[if !supportLists]-->1. ^ a b c d Sakaoğlu,
Necdet, "Alaaddin Paşa", (1999) Yaşamlarıyla ve Yapıtlarıyla
Osmanlılar Ansiklopedisi C.1 s.188 İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat
Yayıncılık A.Ş. ISBN 975-0800710
<!--[if !supportLists]-->2 <!--[endif]-->^ a b c Mehmed Süreyya
(haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı
Yurt Yayınları ISBN 975-333-0383 C.1 say.57 [1]
<!--[if !supportLists]-->3.
<!--[endif]-->^ Osmanzade Ahmed
Taib (Hicri 1207), Hadikatü'l-vüzera, İstanbul C.5 s.6 (Osmanlıca)
<!--[if !supportLists]-->4.
<!--[endif]-->^ Yüce, Yaşar ve
Prof. Ali Sevim, (1991) "Türkiye tarihi C. II", İstanbul: AKDTYKTTK
Yayınları, s. 310
<!--[if !supportLists]-->5. <!--[endif]-->^ a b Sakaoğlu, Necdet
(1999), Bu Mülkün Sultanları;, İstanbul:Oğlak Yayınları ISBN 975-329-2996 s.33
- Danışmend,
İsmail Hâmi, (1961) Osmanlı Devlet Erkâni, İstanbul:Türkiye
Yayınevi.
- Sakaoğlu,
Necdet, "Alaaddin Paşa", (1999) Yaşamlarıyla ve
Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi C.1 s.188-189 İstanbul:Yapı
Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. ISBN 975-0800710
- Mehmed
Süreyya (haz. Nuri Akbayar) (1996), Sicill-i Osmani,
İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları ISBN 975-333-0383 C.1 say.57 [3]
- Osmanzade
Ahmed Taib (Hicri 1207), Hadikatü'l-vüzera, İstanbul C.5 s.6
(Osmanlıca)
- Bosworth, C E. ve E Van Donzel, (ed). "Alaeddin Paşa." Encyclopedia of Islam Cilt I. Hollanda: EJ Brill, 1993. (İngilizce)
- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/907428